Nurmektebinde zaman farklı yaşanır. Nurmektebinde aslında bizim için çok kıymetli olan ama bizim bir türlü kıymetini anlayamadığımız zaman kavramının değerini anlayacak ve zamana değer katacaksınız.Nurmektebinde zamanınız Değerlidir.

15 Eylül 2008 Pazartesi

Fatihanın Ahirinde İşaret Olunan Üç Yolun Beyanı

Lemeat'tan
Fatihanın Ahirinde İşaret Olunan Üç Yolun Beyanı
Ey birader-i püremel! Hayalini ele al, benimle beraber gel. İşte bir zemindeyiz, etrafına bakarız; kimse de görmez bizi.
Çadır direkleri hükmünde yüksek dağlar üstünde karanlıklı bir bulut tabakası atılmış, hem o dahi kaplatmış; zeminimizin yüzü,
Müncemid bir sakf olmuş. Fakat altı yüzü açıkmış; o yüz güneş görürmüş. İşte bulut altındayız, sıkıyor zulmet bizi.
Sıkıntı da boğuyor; havasızlık öldürür. Şimdi bize üç yol var: Bir alem-i ziyadar, bir kerre seyrettimdi, bu zemin-i mecazi.
Evet, bir kere buraya da gelmişim, üçünde ayrı ayrı gitmişim. Birinci yolu budur: Ekseri burdan gider; o da devr-i alemdir, seyahata çeker bizi.
İşte biz de yoldayız, böyle yayan gideriz. Bak şu sahranın kum deryalarına, nasıl hiddet saçıyor, tehdit ediyor bizi.
Bak şu deryanın dağvari emvacına! O da bize kızıyor. İşte, elhamdülillah, öteki yüze çıktık, görürüz güneş yüzü.
Fakat, çektiğimiz zahmeti ancak da biz biliriz. Of, tekrar buraya döndük; şu zemin vahşetzar, bulut damı zulmettar. Bize lazım, revnektar eder kalbdeki gözü
Bir alem-i ziyadar. Fevkalade eğer bir cesaretin var; gideriz de beraber bu yolu, pürhatarkar ikinci yolumuzu.
Tabiat-ı arzı deleriz, o tarafa geçeriz. Ya fıtri bir tünelden titreyerek gideriz. Bir vakitte bu yolda seyrettim de geçtim, binaz ve pürniyazı.
Fakat, o zaman tabiatın zemini eritecek, yırtacak bir madde var idi elimde. Üçüncü yolun, o delil-i mucizi,
Kuran onu bana vermişti. Kardeşim arkamı da bırakma, hiç de korkma. Bak ha şurada tünelvari mağaralar, tahtel-arz akıntılar beklerler ikimizi.
Bizi geçirecekler. Tabiatta şu müthiş cümudiyeler de seni hiç korkutmasın. Zira, bu abus çehresi altında, merhametli Sahibinin tebessümlü yüzü.

Radyumvari o madde-i Kur'ân'ı ışıkla sezmiştim. İşte gözün aydın, ziyadar aleme çıktık; bak şu zemin-i pürnazı.
Bu feza-i latif, şirin. Yahu başını kaldır; bak, semavata ser çekmiş, bulutları da yırtmış, aşağıda bırakmış. Davet ediyor bizi,
Şu şecere-i semavi. Bir timsali zeminde olmuş şer-i enveri. Demek zahmet çekmeden o yol ile çıkardık bu alem-i ziyaya, sıkmadan zahmet bizi.
Madem yanlış etmişiz; eski yere döneriz, doğru yolu buluruz. Bak, üçüncü yolumuz, şu dağlar üstünde durmuş olan şehbazi;
Hem de bütün cihana okuyor bir ezanı. Bak müezzin-i azama, Muhammedül-Haşimi (a.s.m.), davet eder insanı, alem-i nur-u envere. İlzam eder niyaz ile namazı.
Bulutları da yırtmış, bak bu hüda dağlarına. Semavata ser çekmiş, bak Şeriat cibaline. Nasıl müzeyyen etmiş zeminimizin yüzü gözü.
İşte çıkmalıyız buradan himmet tayyaresiyle. Ziya-i nesim orada, nur-u cemal orada. İşte buradadır Uhud-u Tevhid, o cebel-i azizi.
İşte şuradadır Cudi-i İslamiyet, o cebel-i selamet. İşte Cebelül-Kamer olan Kur'ân-ı Ezher, zülal-i Nil akıyor o muhteşem menbadan. İç o ab-ı lezizi.
-1-.
Ey arkadaş! Şimdi hayali baştan çıkar, aklı kafaya geçir. Evvelki iki yolun mağdub ve dallin yolu; hatarları pekçoktur, kıştır daim güz, yazı.
Yüzde biri kurtulur; Eflatun, Sokrat gibi. Üçüncü yol sehildir, hem karib-i müstakimdir. Zaif, kavi müsavi; herkes o yoldan gider. En rahatı budur ki: Şehid olmak, ya gazi.
İşte neticeye gireriz. Evet, deha-i fenni; evvelki iki yoldur, ona meslek ve mezheb. Fakat hüda-i Kur'ân'i; üçüncü yoldur onun sırat-ı müstakimi; isal eder o bizi.





Hiç yorum yok: